“BİR MEKTUP”A CEVABIM

17.12.2023 tarihinde İsveç’te yaşayan arkadaşımız Sebüktay Kaan’dan bir e-mektup aldım. “Ahmet, ekte bir mektubun var” başlıklı, aslı bir sayfadan birkaç satır fazla, ekleriyle 9 sayfalık bir metin. Metinde 2023 Ekim ayında kolektif bir çalışmayla ortaya çıkardığımız Kıvılcımlı ustamızın yazılarından hazırlanan “DİNE ve POLİTİKAYA DAİR YAZILAR” kitabıyla ilgili bana yönelik uyarı, eleştiri ve ithamlar var. Neden ithamlar dediğimi açıklayacağım.

Öncelikle çalışmalarımı ve yazdıklarımı, söylediklerimi ciddiye alıp uyarı ve eleştirilerde bulunma çabası için arkadaşıma teşekkür etmeliyim. Keşke uyarı ve eleştiri ile kalsaydı, başım gözüm üstüne derdim.

Arkadaşım yazısının son cümlesinde bir not eklemiş. Diyor ki: “Not: Bu mektubu, bilgilenme hakları olduğu düşüncesiyle kimi arkadaşlara da ileteceğim.” Buna şaşırdım. Çünkü ilerde cevaplayacağım, hiç de hak etmediğim ithamlar var. “Rencide ettiğin Kıvılcımlı’nın hatırasıdır!.. Kıvılcımlı’nın emekleridir. Onun kendisinin çevirdiklerini nasıl ’’Ben çevirttim’’ dersin!.. Değer mi!.. Ne yazık!” deniyor mektupta. Daha önceki bir yerde de uyarısına rağmen hem de “gözünün içine baka baka” bu tavrımda devam etmişim. “Niye buna tenezzül ediyor”muşum gibi. Bu ithamlar ve onlara vereceğim cevaplar hiç de şahsi ya da kısıtlı bir çevrenin bilmesi gereken şeyler değil. A. Kale ustasını rencide edecek tavırlara girmeye tenezzül ediyorsa, bunları bilmesi gereken “kimi arkadaşlar” değil herkestir. O “kimi arkadaşların ne gibi ayrıcalığı olabilir ki? Bu düşüncemden dolayı ben mektubu da cevaplarımı da hem kendi bloğumda, hem de sosyal medyada ulaşabileceğim her yerde paylaşırım. Abdestimden kuşkum yok çünkü. Ayrıca bu durumu vesile sayarak şimdiye kadar yaptığım görevler ve bundan sonrası için bir rapor da vermiş olayım okuyanlara.

Şimdi bana çok ağır gelen bu ithamlara bakalım. Kıvılcımlı’nın kendi çevirdiği yazısını, “ben çevirttim” diyerek onu rencide etmek. Gerçekten ağır bir sahtekarlık ve suç. Tabii ki gerçek olsaydı. Uzaklara gitmeden mektubun içinden cevaplayayım. Ortalardaki bir paragrafta benden şu alıntı yapılıyor: “3- Kitaptaki metinlerden bir kısmı daha önce çevirtilip yayınlanmıştı (ör: Cennet başlıklı yazılar) diye yazmışsın.” Evet “DİNE ve POLİTİKAYA DAİR YAZILAR” kitabına yazdığım 2 paragrafçık teşekkür notunda öyle yazmıştım. “DAHA ÖNCE ÇEVİRTİLİP YAYINLANMIŞTI” demişim. “BEN ÇEVİRTTİM, YAYINLADIM” dememişim. Bunu örnekleyeyim de: 2011 yılı Mart ayında Sosyal İnsan yayınları için derleyip yayınladığım TARİH YAZILARI içinde Cennet Nedir? yazısını da yayınlamıştık. Yazının girişine yazdığım kısa notu aynen alıyorum buraya:

“ Tarih Bilimi Yayınları tarafından broşür biçiminde ilk defa yayınlanan Cennet Nedir? daha sonra Diyalektik Yayınlarınca yapılan bir derlemede de yer aldı. Bilim ve Gelecek Dergisi’nde de yayınlanmış olan bu yazıyı derlememize alırken, içinde geçen ayet metinlerini ve isimlerini düzelttik.”(Tarih Yazıları, s. 201) Burayı biraz daha açayım:

Tarih Bilimi S. Şaşmaz çevresinin yayınevidir ve o broşürü 1982 yılında yayınlamışlar. Ben o zamanlar siyasi kaçaktım ve o broşürü yaklaşık 25 yıl sonra gördüm. Diyalektik Yayınları sevgili rahmetli Hüseyin Budak arkadaşımızın gayretidir ve andığım derlemeyi 90’lı yılların başında yapıp yayınlamıştır. Nihayet yakından tanıdığımız Bilim ve Gelecek Dergisi de 2006 Ocak ayında 23. Sayısında aynı yazıyı yayınlamış. Benim de yazıdan haberim bu dergi yayınından sonra olmuştu.

“Allah Önce Kadındı” metni için de bir şeyler yazılmış. Mektubun tamamını ekte koyacağım için okumak isteyenler oraya bakabilir. 2008 yılında “BERGSONİZM” kitabını çevirtip (evet o kitabı ücret ödeyerek çevirtmiştik. Daha sonraki çevrilen bütün kitap ve makaleler gönüllü çevirildiği için onlara çevirttik bile diyemeyiz. Bütün onur çeviren arkadaşlarındır) yayınladıktan sonra Hegel ve Allah Önce Kadındı metinlerini aynı arkadaşa çevirmek üzere verdik. O zamanki kaynağımız F. Fegan’ın yaptırmış olduğu mikrofişlerdi ve okunması çok zordu. Bir süre sonra çeviri için verdiğimiz Şeyda Oğuz arkadaşımız –ki daha sonra pek çok gönüllü katkılarını esirgemedi, minnet borçluyuz- metinden ancak küçük bir makale çıkarabildim diye “Bir Anahan Tomris” başlıklı yazıyı verdi bize. Biz de onu 2009 Mart ayında yayınladığımız KADIN SOSYAL SINIFIMIZ kitabına ekledik. O zaman eski yazıdan mı çevirdi, yeni harflerden mi dedi üzerinden 16 yıl geçtiği için hatırlamam mümkün değil. Şeyda arkadaşımız sağ ve ulaşılabilir halde ama o hatırlar mı onu da bilemem. O zamanki yazışmalarımızı da bulamadım.

Şunu da belirtmeliyim ki; Sebüktay’ın mektubuna eklediği notların en sondan ikincisinde Fuat Fegan’ın hazırladığı Yurt Dışı Kataloğu kastedilerek; “Katalog’da Cennet yazılarına ilişkin bilgi” başlığıyla verilen kısa bir liste var. O listenin 4. Satırında  “Cennet Nedir? diye başlayan el yazmaları (12 sayfa eski yazı), hemen altındaki satırda da “Allah Önce Kadındı başlığını taşıyan el yazmaları (15 sayfa eski ve yeni yazı karışık)” yazıyor. Yeni yazıya aktarılanların ne kadarını Kıvılcımlı yapmıştı, ne kadarını sonra çevirenler yaptı ben bilemem. Ama bu iki yazı için de hiçbir zaman, hiçbir yerde BEN ÇEVİRTTİM demedim. ÇEVİRTİLMİŞ dedim. Bu durumda Sebüktay’ın eleştirisi değil, nedenini bilmediğim bir önyargıya dayalı ithamı söz konusu olmalı.

Konuyu burada kesebilirdim ama o kısa mektupta, hazır yazmaya başlamışken değinmeden geçemeyeceğim bazı şeyler de var. Kısa kısa onlara da değineyim:

Kitap Panel’den bir gün önce elime geçti ve kitaptaki notunu okudum. Korktuğum -bütün ön alma çabalarıma rağmen- başıma gelmişti, hatta daha da fazlasıyla. Fena bozulmama rağmen arkadaşlara ’’hayır, Panel’in tadını kaçırmayacağım.’’ dedim. Bütün bunlara rağmen Panel’de de (gözümün içine baka baka diyemiyorum çünkü aynı masada yan yana konuşmacıydık) aynı şeyleri tekrarladın. “

Evet, ekte sunduğum mektuptan aldım bunları. Sebüktay benim notumu okuyunca fena bozulmuş, ama panelin tadını kaçırmamak için orada susmuş. Panelin tadı kaçmadı belki ama benim tadım fena halde kaçmıştı. Panel öncesi yaptığımız, panelin sistemi üzerine yaptığımız kısa toplantıda Ender Helvacıoğlu ve moderatörlük yapacak olan genç kadın arkadaşımız Kübra’nın önünde beni azarlayacak kadar ses yükseltilmesi beni de “panelin tadı kaçmasın” noktasına getirmişti ama ben de sabrettim. Panel çıkışında yakın bir iki arkadaşıma “bir daha Sebüktay’ın olduğu hiçbir toplantıda konuşmacı da seyirci de olmam” demiştim. Bunu belirtip geçeyim. Şu cümlelere bakar mısınız? “Bütün bunlara rağmen Panel’de de (gözümün içine baka baka diyemiyorum çünkü aynı masada yan yana konuşmacıydık) aynı şeyleri tekrarladın.“  Valla Allah korumuş yine de. İyi ki yan yanaymışız da gözünün içine baka baka söylememişim. Yoksa maazallah… Bu ne kibir ya. Sen bir şey dedin diye kimsenin kendi sözü olmamalı mı. Ya şu cümleye ne demeli? “Ve bu üstelik bir HATA değil! Bile bile, uyarılarıma ve bilgilendirmelerime rağmen yaptın. Niye buna tenezzül ediyorsun ki Ahmet?!” Allah Allah, nasıl bir özür dilesem ki? Mesela şunu mu desem yoksa? 1986 yılından beri yaklaşık 40 yıldır bu metinlerin elinde olduğunu söylüyorsun. Bu süre içinde 40 satır yayınlamamışken, 20 yıldır tüm yaşamını vakfederek on binlerce sayfa yayınlanmışı yeniden yayınlama, bu sürede hiç yayınlanmamış yüzlerce sayfayı da yayınlama gayreti göstermiş birine, sana göre bir açık bulunca bu kadar üstenci davranışa başvurma mülteciliğin şanından mı acaba diye mi sorsam?

Uzun yıllardır ben ve ait olduğum gelenek sana samimice destek olduk, bunu biliyorsun. İyi kötü bir çaba gösteriyordun.” Bu cümle de mektuptan. Şu “iyi kötü bir çaba gösteriyordun” kelimelerindeki “iyi kötü” alicenaplığa teşekkür edeyim. Sebüktay’dan bu güne kadar şu son mektuba kadar çabalarımla ilgili iyi ya da kötü hiçbir değerlendirme görmediğim için bu kadarına sevineyim. Geçeyim cümlenin ilk bölümüne:

Uzun yıllardır Sebüktay ve içinde olduğu gelenek SODAP bana samimice destek olmuşlar. Sağ olsunlar tabi. Kimsenin samimiyetini sorgulayamam ama benim samimiyetimi sorgulamak da kimsenin haddi olmamalı.

Destek olup olmadıklarına bakarız ama kendine doktorcu diyen gruplar içinde uzun yıllardır en iyi ilişkide olduğum grup SODAP’tır, bu doğru. Bundan sonra da bu ilişkilerin iyi biçimde sürmemesi ve gelişmemesi için bir neden yok. Bu mektuptaki moral bozucu ifadelerin de SODAP’ın değil Sebüktay’ın kendi iradesi olduğunu var sayıyorum. Değilse arkadaşlar da görüşlerini iletirler, ben buradayım. Ancak iyi ilişki içinde olmak başka, destek olmak başkadır. Buna da bakalım:

Benim şimdiye kadar gösterdiğim “iyi kötü çabalar”ı iki başlıkta toplayabiliriz: Bunlardan birincisi 2003 sonrası aralıksız biçimde sürdürdüğüm yayıncılıktır. İkincisi ise benim çok önemsediğim Kıvılcımlı Enstitüsü kuruluşu ve çalışmalarıdır.

Önce Kıvılcımlı Enstitüsü’ne bakalım. 2015 Haziran ayında çok geniş ve nitelikli bir heyetle kuruluşu yaptık. Kuruluş öncesi şahsen ve de yazılı olarak SODAP ve TÖP’e birlikte kurma ve yürütme çağrısı yapmıştık. SODAP çağrımıza cevap bile vermedi. TÖP ise “bakarız, düşünürüz” dedikten sonra dönmedi..

Kuruluştan sonraki 2,5 yılda Enstitü gerçek bir araştırma kurumu gibi çalıştı. Bunları saymayacağım I. Olağan Genel Kurul Raporunda ayrıntılarıyla var. Özetçe Enstitü’yü, maddi yetersizlik, kadrosuzluk ve sağlık gerekçeleriyle SODAP’a devredinceye kadar herhangi bir ilgi ve destek görmedik. Genel kurulumuza katılan SODAP temsilcisi arkadaşımızın “yeterince ilgi ve destek göstermedikleri” konulu konuşması tutanaklardadır.

Enstitü’yü devrettikten sonraki yıllar boyunca da SODAP’la karşılıklı saygıya dayanan ilişkimiz sürdü ve sürecek ama kimin kime destek olduğu konusunda açık olmak lazım. Vicdanlı ve objektif bakan her SODAP’lı da benim Enstitü’ye daha çok destek olduğumu söyleyecektir. Bu Enstitü’nün üstlendiği panel ve toplantılarda da böyledir, Kıvılcımlı’nın ölümünün 50. Yılındaki anma programlarında da böyledir. Enstitü faaliyetleri dışındaki bütün TV programları, panel ve söyleşilerde de ben Enstitü’yü öne çıkarır, ismimin yanına “Kıvılcımlı Enstitüsü Kurucusu” yazdırırım.

Enstitü kuruluşunda ve çalışmalarında destek almadığım açık. Bunu SODAP’ın öncelik vermemesine bağlarım ancak, samimiyetini sorgulayamam. Samimi bulmasam, bütün yönetimin devri için çalışmazdım, sonrasında da herkesten çok destek olmaya çalışmazdım.

Gelelim diğer yöne; yani yayıncılık çabalarıma. 2006-2011 yılları arasında Sosyal İnsan Yayınları’nın kurucu ortağı ve yöneticisi olarak Kıvılcımlı ustamızın daha önce yayınlanmış 54, yayınlanmamış 1(Bergsonizm) ve 2 adet yazılarından benim derlediğim (Gençliğe Yazılar ve Tarih Yazıları) toplam 57 kitabını ve önemli yazılarından oluşturduğumuz 8 broşürünü yayınladım. Bu yayınlar sırasında SODAP’ın ve Sebüktay’ın herhangi bir desteğini hatırlamıyorum. Haklarını yemiş olmamak için yazayım; Kasım 2008’de Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampüsü’nde yapılan Kıvılcımlı Sempozyumuna külliyatı tanıtmak üzere SODAP tarafından konuşmacı olarak çağrıldım ve sempozyum fuayesinde bizden indirimli alınan kitaplar satıldı. Bunu destek sayabiliriz.

2009 Ekim ayında Kıvılcımlı’nın 38. Ölüm yıldönümünde yayınevimizin girişimiyle başlatılmış “Sosyalistlerin Ortak Kıvılcımlı Anması” yaklaşık 3 ay kadar süren hazırlık toplantıları çok iyi gitmesine rağmen, son haftaya kadar çok olumlu katkılar sunan ve benim de çok iyi ilişkim olan SODAP’ın anmaya bir hafta kala yayınevimizi “ulusalcı” ilan ederek ortak anmadan çekilmesi de destekten sayılmasa gerek.

2011 yılında Sosyal İnsan Yayınları’ndan ayrılmamdan sonra da tamamıyla şahsi gayretim ve kişisel ilişkilerimle Kıvılcımlı eserlerini ve yazılarını yayınlamaya devam ettim. 2012’de o zaman kurmuş olduğumuz Kıvılcımlı Okumaları Grubundaki arkadaşların katkılarıyla Kıvılcımlı’nın dava ve hayat arkadaşı “Fatma Nudiye Yalçı’nın Hayatı ve Eserleri” kitabını çıkardık. 2014 yılında epey uzun bir çaba sonucu yazabildiğim “KIVILCIMLI KÜLLİYATI (Ayrıntılı Bibliyografya)”, 2017’de Dipnot Yayınları’nın talebi üzerine benim hazırladığım “HİKMET KIVILCIMLI KİTABI” yayınlandı. Arada 2016 Ekim ayında Ustanın “HAPİSHANENİN İÇ YÜZÜ (Cezaevi Etüdü)” yayınlandı. Bu kitabın yeni yazıya aktarılması, Osmanlıca kursundan genç arkadaşım Cengiz Yolcu tarafından gönüllüce yapıldı. 2018 Mayıs ayında hem Kıvılcımlı’nın yurt dışına kaçışının perde arkası denebilecek olan yazışmaların derlendiği “OA DOSYASI”, hem de Fatma Nudiye Yalçı’nın Sosyete ve Teknik kitabında andığı Kıvılcımlı’nın “TARİHİ MATERYALİZM” kitapları gönüllü arkadaşların maddi katkılarıyla yayınlandı ve bir kısmı Enstitü’ye bağış olarak verildi. Bu son 3 kitabın yayınlanmasını üstlenen Sorun Yayınları’na da minnettarız. Nihayet 2021 yılında uzun yıllar üzerinde çalıştığımız, Hamza Tığlay ve Şebnem Oğuz’un gönüllü çevirileri ve Nota Bene Yayınlarının finansmanı da üstlenerek bastığı “HEGEL ve FELSEFE NOTLARI” kitabı Kıvılcımlı ustanın 50. Ölüm yıl dönümüne yetiştirilip yayınlandı. Buraya kadar yazdıklarımda SODAP’ın da başka herhangi bir doktorcu grubun da katkısı yoktur, desteği yoktur. Sevgi, saygı ve iyi ilişkilerin varlığı başka tabi. Katkı ve destek daha çok Kıvılcımlı’ya saygı duyan ama hiç Kıvılcımlıcı olmayan güzel insanlardan geldi. Hepsine teşekkürler.

Buraya bir ek yapayım. Sosyal İnsan Yayınları ile bastığımız kitap ve broşürlerin hiçbirinin künyesinde benim adım yoktur. 57 kitap 8 broşür hazırladım, yayınladım ama hiçbirine yayıncı olarak da derleyen olarak da adımı koymadım, bunu önemsemedim. Çünkü onların hemen hepsi Kıvılcımlı’nın sağlığında ya da ölümünden sonra yayınlanmış metinlerdi, biliniyorlardı. Ancak 2011 sonrası yayınladığım kitap ve yazılar daha önce yayınlanmamış yeni ya da eski yazı metinlerdi. Bilinmiyor ilk defa yayınlanıyorlardı. Bu metinleri ilk defa yayınlayan biri olarak sorumluluğu üstlendiğimi belirtmek üzere hepsine adımı da koydum, sadece “yayına hazırlayan” olarak. Bir metni ilk defa yayınlamanın gururu ile birlikte sorumluluğu da vardır. Yapılan varsa yanlışların da kimin tarafından yapılmış olduğunun bilinmesi gerektiğini düşünüyorum.

Bu kadar yazışmaya neden olan son kitaba gelirsek; evet bu kitapta SODAP’ın önemli bir maddi katkısı oldu. Basılan kitabın önemli bir bölümü indirimli olarak SODAP tarafından peşin olarak alınmasaydı bu kadar kolay basılamazdı kitap. Bu katkıları için Sebüktay’a da SODAP bütünlüğüne de teşekkür etmeyi hiç ihmal etmedim.

Bu yazının daha başlarında “Ayrıca bu durumu vesile sayarak şimdiye kadar yaptığım görevler ve bundan sonrası için bir rapor da vermiş olayım okuyanlara” demiştim. Bence yazıyı okuyacak olanlar bu bilgilendirmeyi hak ediyorlar. Bundan sonra yapacaklarımı da en sona bırakayım.

Sebüktay’ın bana böyle bir mektup yazarak Kıvılcımlı ve eserleri hakkında gösterdiği duyarlılığa saygı duymak isterim tabi. Ama istemesem de aklıma gelen bazı şeyler var. Mesela 2020 sonlarında yayınlanan bir “Anı” kitabında Kıvılcımlı ölümünden 49 yıl sonra kendini savunamayacak, suçlamaları cevaplayamayacak bir durumdayken “tacizci” ilan edildiğinde de aynı duyarlılığı gösterip, “hoop sen Kıvılcımlı’yı rencide ediyorsun” diyebilseydi. Mesela 2022 Mart ayında Bilim ve Gelecek Dergisi’nde yayınladığım uzun bir yazıyla Süleyman Şaşmaz’ın Komün Gücü sahtekarlığını teşhir ettiğimde bunu ciddiye alıp benimle birlikte bu sahtekarlığa tavır alsaydı. Mesela kendisinin ve grubunun maddi katkı yapmadığı, benim bin bir imkansızlık içinde dişimle, tırnağımla oradan buradan katkılar alarak yaptığım yayınlara, katıldığım programlara eleştirel de olsa katkılar koyabilseydi. Mesela 40 yıldır ellerinde olan arşivden bazı şeyleri yayınlayarak yayılmasına daha çok katkıda bulunabilseydi vs.

Sonuç olarak böyle bir yazıyla kendimi ifade etme fırsatı çıkardığı için gene de teşekkür borçluyum arkadaşıma. Ben arşivin uzmanı değilim. “O da kimmiş” diyenlere de, arkamdan küfrederek gezenlere de aldırmadan ustama ve işçi sınıfına karşı görevlerimi yapmaya devam edeceğim elbette.

Bundan sonrası için bugüne kadar olanlardan sonuçlar çıkararak yürüyeceğim. Artık gruplara “Kıvılcımlı’nın eserlerini yayınlamama katkıda bulunun, yaymaya çalışalım” demek istemiyorum. Bugüne kadar dediklerimden hiçbir sonuç alamadım çünkü. Ama dışardan katkı almadan da kitap basmak mümkün olmuyor. O yüzden bundan sonra ne olursa olsun basılı kitap için uğraşmayacağım. Gerek halen derlenebilecek Kıvılcımlı kitaplarından oluşturabileceğim kitapları, mesela Kıvılcımlı’nın dergilerdeki yazıları gibi, gerekse Kıvılcımlı üzerine yazmayı sürdürdüğüm, mesela Kıvılcımlı’nın Ayrıntılı Biyografisi (Biyografi için iki yayınevinin “basarız” sözü var, istisna olabilir) ve Kıvılcımlı’nın Davaları ve Savunmaları gibi kitapları e-kitap formatında internette paylaşacağım. Böylece hem maddi sorun ortadan kalkar, hem de katkıda bulunanlara minnet borcu çok olmaz.

Son söz olarak şunları diyeyim: Uzun yıllardır Kıvılcımlı yayıncılığına benim kadar konsantre olup emek veren başka biri olmadı. Keşke olsaydı. Yıllar yılı “bu eserleri yayınlama konusunu gruplar üstü bir hale getirelim, her grup katılsın ben de gönüllü çalışayım” dedim durdum, kimseye dinletemedim. Artık onu da demiyorum. Ama yukarda özellikle ayrıntılandırmaya çalıştığım yoğun bir emek var. Adanmış yıllar, yıpranmış bir sağlık var. Bütün bu bedellerle yığınla daha önce yayınlanmamış eser ve yazı ortaya çıkarılmış. Tabii ki her üretimin eksikleri ve kasıtlı olmayan yanlışları olabilir. Bunlar eleştirilir, düzeltilir.

Ayrıca, yazımı sonlandırmadan önce bir hususu özellikle ve tekrar belirtmeliyim. Ben SODAP ile hep karşılıklı sevgi ve saygı ilişkisi içinde bulundum ve bulunacağım. Birbirimize karşı eleştirilerimiz de oldu, olacak da tabi. Karşılıklı saygı kadar, geliştirici, düzeltici eleştiri de aynı yolda olmanın gereklerindendir. SODAP kendi yolunda bir mücadele yürütüyor, benim tercihim yaptıklarımdır. İçlerinde olmasam da mücadelelerine saygı duyarım. Sebüktay mektubunda her ne kadar “ben ve içinde olduğum gelenek” diyerek bana olan tavrını grubuna da mal etmeye çalışmışsa da ben öyle görmüyorum. Bir siyasi grup daha ilerletici, daha düzgün eleştiri ve uyarılar yapar. Kişiler kendi kibirlerine gruplarını da ortak etmemeli bence. SODAP’ın bana bir eleştirisi ya da desteği olacaksa bunu şimdiye kadar olduğu gibi saygılıca ve direk bizim iletişim kanallarımızdan yapar. Böyle yandan çarklı şeyler beklemem onlardan.

Ama şimdi ben başka nasıl düzelteyim “Rencide ettiğin Kıvılcımlı’nın hatırasıdır!.. Kıvılcımlı’nın emekleridir.” Suçlamasını? “Ve bu üstelik bir HATA değil! Bile bile, uyarılarıma ve bilgilendirmelerime rağmen yaptın. Niye buna tenezzül ediyorsun ki Ahmet?!” diyen Sebüktay’a yaptığım “saygısızlığı”?

Sanki şahsi savunmaymış gibi olan bu yazı ile zamanlarını aldığım tüm arkadaşlarıma ve bu yazıyı okuyanlara selam ve saygılar.

Elimden bu kadarı geldi. İşlerime devam edeceğim…

Ahmet Kale 02.01.2024

Ekler: Sebüktay’ın Mektubu

           Benim kitaba yazdığım not

Ahmet Merhaba.

Bu mektubu sana epey önce yazmam gerekiyordu ama uzadı.

Kitap yayınlanmazdan önce sanıyorum dergide (Bilim ve Gelecek) çıkan bir yazıdan kaynaklı huzursuz  oldum ve sana kısa bir mesaj attım sen de mesaj yazmak yerine aramak istedin ve telefonla konuştuk.  Allah Önce Kadındı yazısıyla birlikte, kitabı oluşturan diğer yazıların bulunduğu dosyanın bana Latife Fegan tarafından ISSU’dan getirtilerek iletildiğini söyledim. Ve özellikle de Allah Önce Kadındı yazısının hikayesini sana detaylıca anlattım.

Ender’in senden kitaba bir not yazman için ısrar ettiğini(!) söyledin. Telefonu kapattığımızda  çok huzurlu değildim ve bunun üzerine bir ’’ön alma’’ olur düşüncesiyle Karşı Mahalle’ye konuyla ilgili ayrıntılıca yazdım. https://www.karsimahalle.org/2023/10/06/allah-once-kadindi-kivilcimlinin-dine-ve-politikaya-dair-yazilari-uzerine

Kitap Panel’den bir gün önce elime geçti ve kitaptaki notunu okudum. Korktuğum -bütün ön alma çabalarıma rağmen- başıma gelmişti, hatta daha da fazlasıyla. Fena bozulmama rağmen arkadaşlara ’’hayır, Panel’in tadını kaçrmayacağım.’’ dedim. Bütün bunlara rağmen Panel’de de (gözümün içine baka baka diyemiyorum çünkü aynı masada yan yana konuşmacıydık) aynı şeyleri tekrarladın.

  1. Önce, o ’’okunamayan’’ dediğin Allah Önce Kadındı yazısı: Yazı, üç beş satır eski  yazı not dışında yeni Türkçedir, Kıvılcımlı’nın kendi el yazısıyladır ve rahatça okunabilir durumdadır. (Resim ekte.) Yazı arşivde on yıllardır, bende 40 (kırk) yıldır var. Ayrıca ben yazıyı 2011’de  Bilim ve Gelecek dergisine de göndermiştim. Akibetini  bilmiyordum ama Panelde Ender H. yazının ellerine geçtiğini söyledi. Hatta panel bitiminde bana yazının hala ellerinde olduğunu da söyledi. Yazı yıllardır da ISSU’da daha kaliteli, dijitalize edilmiş olarak var. (Resim ekte)
  2. ’’Sayfalar dolusu dosyadan ancak ’Bir Anahan Tomris’ başlıklı kısa bir bölümü yeni harfelere aktarabilmiş(tik)’’ diye yazmışsın. Bahsettiğin sayfalar ki yazının büyük bölümünü oluşturuyor- yine Kıvılcımlı’nın kendisi tarafından ve kendi elyazısıyla yeni Türkçeye aktarılmış. (Resimler ekte) Yayınladığın da zaten o bölüm. Geri kalan bir iki sayfa da Kitabı yayına hazırlayan Ömür Yazıcı Özdemir ve Güney Çeğin tarafından yeni Türkçeye aktarılmış. (Kendileri de bu konuda zaten kitapta titiz bir döküm vermişler. Resim ekte)
  3. ’’Kitaptaki metinlerden bir kısmı daha önce çevirtilip yayınlanmıştı (ör: Cennet başlıklı yazılar) diye yazmışsın.Kitapta yer alan Cennet başlıklı yazıların tamamı Kıvılcımlı zamanında daktilo edilmiş ve birer nüshası, Arşiv ISSU’ya teslim edilmeden 1986’da kopyaladığım kendi arşivimde de var. (Resimler ekte) Yani Cennet yazılarını da sen çevirtmedin, Kıvılcımlı kendisi çevirdi. Bu bilgi Fuat Fegan’ın yayınladığı Arşiv Kataloğu’nda da yer alıyor. (Resim ekte)

Benim bu yazdıklarımla Ömür ve Güney Hocaların kitapta verdikleri döküm, bire bir örtüşüyor ama senin yazdıklarınla onların yazdıkları arasında -ne talihsizlik ki aynı kitapta yer alıyorlar- çok  kötü bir uyumsuzluk var. Uymayan/gerçek olmayan ne yazık ki senin yazdıkların. Ve bu üstelik bir HATA değil! Bile bile, uyarılarıma ve bilgilendirmelerime rağmen yaptın. Niye buna tenezzül ediyorsun ki Ahmet?!

Uzun yıllardır ben ve ait olduğum gelenek sana samimice destek olduk, bunu biliyorsun. İyi kötü bir çaba gösteriyordun. Birbirimizi de tanımıyor değiliz. Elli yıla yaklaşan bir ’’Doktorculuğumuz’’, arkadaşlığımız, hukukumuz var. Haydi beni/bizi geç! Rencide ettiğin Kıvılcımlı’nın hatırasıdır!.. Kıvılcımlı’nın emekleridir. Onun kendisinin  çevirdiklerini nasıl ’’Ben çevirttim’’ dersin!.. Değer mi!.. Ne yazık! Üzüldüğümü bilmeni isterim. Selamlar.

Not: Bu mektubu, bilgilenme hakları olduğu düşüncesiyle kimi arkadaşlara da ileteceğim.

Sebüktay Kaan – 17/12 – 2023

EKLER

Allah Önce Kadındı – İlk sayfa (Kitapta 19. Sayfa)

Anahan Tomris – İlk Sayfa (Kitapta 33. Sayfa)

En bild som visar text, handskrift, dokument, brev

Automatiskt genererad beskrivning

Cennet Yazıları – 4 Başlık (Kitapta 49. Sayfadan  başlayarak)

En bild som visar text, papper, Publikation, dokument

Automatiskt genererad beskrivning
En bild som visar text, bok, papper, Publikation

Automatiskt genererad beskrivning
En bild som visar text, bok, papper, Publikation

Automatiskt genererad beskrivning
En bild som visar text, bok, papper, Publikation

Automatiskt genererad beskrivning

Yurtdışı Kataloğu (Fuat Fegan tarafından düzenlenmiştir)

En bild som visar text, bok, handskrift, papper

Automatiskt genererad beskrivning

Katalog’da Cennet yazılarına ilişkin bilgi

En bild som visar text, brev, dokument, papper

Automatiskt genererad beskrivning

Kitapta, Ömür Yazıcı Özdemir ve Güney Çeğin tarafından verilen döküm

En bild som visar text, meny, bok, papper

Automatiskt genererad beskrivning

BENİM KİTABA YAZDIĞIM KISA NOT

Allah Önce Kadındı metni çok uzun yıllar önce elime geçmişti. Sosyal İnsan Yayınları ile ilgili anılarımı anlattığım kitapta da bahsetmiştim bu metinden. O zamanki nüshaları okumak pek zor olmuştu. Sayfalar dolusu dosyadan ancak “Bir Anahan: Tomris” başlıklı kısa bir bölümü yeni harflere aktartabilmiş, o metni de 2009 Mart ayında yayınladığımız Kadın Sosyal Sınıfımız kitabına almıştık. Yıllarca temiz, okunabilir bir nüsha edinmeye çalışmıştım. Nihayet 2021 yılında İsveç’te yaşayan dostumuz, arkadaşımız Sebüktay Kaan elindeki okunabilir durumdaki nüshayı bize ulaştırdı ve yayınlama projemiz somutlanır oldu. Bu konudaki teşvik ve desteği için Sebüktay Kaan’a teşekkür ederiz.

Kitaptaki metinlerden bir kısmı daha önce çevirtilip yayınlanmıştı (ör: Cennet başlıklı yazılar). Allah Önce Kadındı başlıklı metnin de bazı sayfaları yeni harflere aktarılıp daktilo edilmişti. Diğer yazılar (Barbarlıktan Medeniyete Geçiş, Medeniyette Mısır Mı Önce Irak Mı? Kentin Kuruluşu İnsanın İlahlaştırılma Proseleri) tamamıyla eski yazı haldeydiler. Yeni harflere aktarımı yapan Ömür Yazıcı Özdemir hoca kitaptaki tüm metinleri de yeniden gözden geçirdi ve Güney Çeğin hocanın da katkılarıyla yayına hazırlandı kitabımız. Katkıları için her iki hocaya da minnettarız.