VEDAT TÜRKALİ 100 YAŞINDA

VEDAT TÜRKALİ’NİN DÜŞÜNCE ORTAMINDA KIVILCIMLI

Vedat Türkali’nin 100. Yaşına armağan olarak hazırlanan kitaba benden de bir yazı istenmesinin heyecanıyla neler yazabileceğimi düşünürken onunla tanışmam, geçirdiğim zamanlar, uzun Kıvılcımlı sohbetlerimiz geçti gözümün önünden.

İlk olarak Suat Şükrü Kundakçı ağabeyle birlikte TÜYAP Kitap Fuarı’nda kitaplarını imzaladığı standda görmüştüm onu. Sohbet ettik biraz. Bir kitabını imzalatmak istediğimde, “imza atamıyorum Sebahat hanım kaşemi basıyor” demişti. “Hayır ben sizin imzanız olsun isterim” dediğimde de “evladım ellerim titriyor, atamıyorum ki” demişti tekrardan. Ben de Sebahat’in kaşe basmasını kabul etmeyip vazgeçmiştim imza ısrarından. Daha sonraki yıllarda gerçekten “evladı” gibi davrandığı zamanlarımız oldu.

Yöneticisi ve ortağı olduğum yayınevinde bastığımız her Kıvılcımlı kitabından bir adedini götürerek ilişkimizi sıkılaştırmıştım. Sonraki yıllarda eksilen kitapların yerine bizden takım kitap aldığını ve ısrarla parasını ödediğini hatırlıyorum.

Son birkaç yılında epey birlikte zamanımız geçti. Tedavisiyle ilgilenen hekim arkadaşıma yardımcı olmak amacıyla bütün hastaneye getirme götürme işlerini üstlendim, banka vs işleri olduğunda refakat ettim. Sık sık tekrarladığı öğlen sofralarının konuğu oldum zaman zaman. Beslenme titizliğine tanığım. Zar zor oynattığı kaslarıyla “jimnastik” yapma çabasının da hayranıydım. 2012 1 Mayıs’ına tekerlekli sandalye üzerinde katılmayı istemişti. Bir arkadaşımla birlikte Cihangir yokuşundan çıkarmak zordu, yokuşu tek başıma indirirken fizik olarak çok zorlandım ama onun 93 yaşında yumruğunu sıkarak alana girmesi ve dolaştırmamızın heyecanı birçok şeye değerdi. Heyecanlıydı, nefes nefese kalmıştı sandalyesinde. Evine çıkardığımda “sana da büyük yorgunluk oldu evlat” derken de 1 Mayıs’ı Taksim alanında karşılamış olmaktan mutluydu.

94. yaş gününde yakın dostları olarak 4 kişi gün boyu birlikte olmuştuk. Hocalık yaptığı askeri liseyi göstermişti bize. Küçüksu Deresi yakınında yemek yiyip sohbet ettik, Anadolu kavağı tarafına geçip yeşillikler içinde çaylar içtik. Gün boyu sık sık evde yatalak olan eşi Merih teyzemizi sordu, sordurdu.

Bu yılın başında kaybettiğimiz kıymetli ağabeyim Yalçın Yusufoğlu ile beraber sık sık Vedat beyin (Yalçın ağabeyim Vedat bey derdi. Ben Sebahat’ten alışkanlık Kadir amca derdim) salonunda buluşur, TKP tarihi ve özellikle Kıvılcımlı üzerine doyulmaz sohbetler ederdik. Hem kendilerini hem de sohbetlerini özlüyorum.

ORTAKLAŞA KIVILCIMLI ANMASININ ÖNCÜSÜ

2009 yılının Mayıs-Haziran ayları. Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın bütün eserlerini basmak üzere kurulan Sosyal İnsan Yayınları’nın ortağı ve yöneticisiyim. Bütün gücümüzle kitapları hazırlamaya, basmaya, dağıtmaya çalışan 2-3 kişiyiz. İnsanüstü bir gayretle çalışarak 2 yıl gibi bir zamanda 20’den fazla kitabını basmışız ustamızın. O aylarda da 9 kitap olarak yazılmış olan ünlü YOL serisini yayına hazırlamakla meşgulüz.

Kıvılcımlı’nın mezar başı anmaları, her biri kendini Kıvılcımlı’nın gerçek mirasçısı, has takipçisi sayan grupçukların arka arkaya mezar başına gelerek, ayrı ayrı anma konuşmaları yaptıkları, anma için bile bir türlü bir araya gelemedikleri bir biçimde yapılıyordu, hâlâ da öyle yapılıyor. Bu konuda benim gibi gruplardan bağımsız olarak Kıvılcımlı’ya bağlı olan iyi niyetli kimselerin birçok defa yaptığımız girişimlere rağmen bir ortaklaşma sağlanamadı, sağlanamayacak gibi de görünüyor.

İşte o 2009 yılında bir yandan yayın işlerini yoğun bir şekilde yürütürken, bir yandan da o yılki Kıvılcımlı anmasının nasıl yapılacağı, bizim neler yapacağımız üzerine de düşünüp tartışıyoruz yayınevinde. “Kıvılcımlı’nın sadece izleyicilerinin değil, tüm Türkiye halklarının bir değeri olduğu, Tüm devrimci gruplar tarafında anılabilse ne iyi olacağı” konusunda konuşurken, böyle bir şeyi deneme fikri gelişiyor içimizde. Kısa bir tereddütten sonra tüm gruplarla görüşüp onları ortak bir kıvılcımlı anmasına ikna etme çabasına girişmeye karar veriyoruz sonunda.

Kendince bir prestiji olsa da sonunda biz bir yayınevi idik. İrili ufaklı ama hemen hepsi de benmerkezci, yaklaşılması ve bir etkinlikte ortaklaştırılması zor olan grupları böyle bir birlikteliğe ikna etmeyi bırakın, kendimizi dinletmeyi nasıl başaracağımızı düşünürken aklımıza ortak anma çağrısını Vedat Türkali’ye yaptırmak geldi. O zaman Bodrum’da tatilde olan V. Türkali ile görüşmek üzere bir arkadaşımızı yolladık. Memnuniyetle kabul edip, herkesi ortaklaşa bir anmaya davet eden bir çağrı metni de yazıp vermişti Türkali.

Siyasi gruplarla görüşüp onları ortak anmaya çağırma ve ikna etme görevini ben üstlenmiştim. Elimizde Vedat Türkali imzalı bir çağrı olunca daha bir dikkate alınır, dinlenir olmuştuk. Birkaç tur sürdü görüşmelerimiz. Genellikle olumlu karşılandı çağrı ve çabalarımız.

Temmuz-Ağustos aylarında olumlu yaklaşan – temas ettiğimiz bütün gruplar olumlu yaklaşmıştı aslında- grup, parti, platform gibi örgüt temsilcileri ile toplanmaya başladık. Anmanın pratik işlerini görüşüyor, salon, konuşma düzeni gibi ayrıntıları tartışıyorduk. 15 civarında parti, grup, platform, dergi, yayınevi haftalar boyu defalarca toplandık. Son derece güzel bir anlayış ve karşılıklı saygı içinde sürdü toplantılar. Kıvılcımlı’ya olan saygı, Vedat Türkali’nin çağrıcı olmasının ağırlığı ve diğer çağrıcı görünen Sosyal İnsan Yayınları’nın gayretleri ile önemli bir sorun yaşanmadan anma aşamasına yaklaştık. Ancak anmanın günü çok yaklaşmışken bazı anlaşmazlıklar baş gösterdi. Siyasi ayrılık varmış ve bu birlikte olmaya engelmiş gibi görme/gösterme çabalarını saymazsak, konuşmalar yapılması konusu çok tartışılmaya başladı. Katılımcılar ya herkesin kısa kısa saygı ve selamlama konuşmaları yapması ya da Herkes adına çağrıcılardan birinin kapsamlı bir konuşmayla anmayı yapması seçeneklerini tartışırlarken konu Vedat Türkali’ye de iletilip görüşü alınmak istedi. Vedat hocanın tavrı son derece net oldu: “Ben bu çağrıyı sadece Dr. Hikmet anması için yapmadım, toplantıda yalnız ben konuşacağım ve Türkiye sosyalist hareketinin birliği konusunda vasiyetim sayılacak açıklamalar yapacağım” diyerek tartışmaları bitirdi. Konuşma yapmaya çok hevesli olanlar bile ses çıkaramadı bu net tavır karşısında ve Vedat Türkali mezar başında da daha sonra Su Tiyatrosu’nda yapılan anma toplantısında da tek konuşmacı oldu. Siyasi partilerden Özgürlük ve Dayanışma Partisi(ÖDP), Sosyalist Devrim Partisi (SDP), Sosyalist Parti (SP), Demokratik Toplum Partisi (DTP), Türkiye Komünist Partisi (TKP)gibi partiler, Toplumsal Özgürlük Platformu(TÖP), Sosyalist Demokrasi Platformu (SODAP), Sosyalist Emek Hareketi(SEH),  gibi platformlar, Atılım dergisi, Sosyal İnsan Yayınları gibi kurumlar(yıllar geçti, unuttuklarımdan özür dilerim)ın katıldı bu toplantıya.

Toplantıdaki konuşmasında şunlara değindi Vedat hoca: [Bu konuşma 11 Ekim 2009 tarihinde Su Tiyatrosundaki anma toplantısında yapıldı ve kendisinin izniyle tape edilerek ilk defa benim derlediğim, Dipnot Yayınları’nın yayınladığı HİKMET KIVILCIMLI KİTABI’nda yayınlandı.]

“…1936-37’lerde bize ışık tutan Dr. Hikmet Kıvılcımlı idi.”

“…Ve Doktor’a biz o zaman işte o küçücük kitaplarıyla, Marksizm Bibliyoteği… İşte Edebiyatı Cedide’nin Otopsisi, Emperyalizm… Bütün o kitapları yer gibi okuduk. Bize ilk ışık tutan oydu. Yani bilimsel olarak marksizmi öğreten oydu. Zaten o daha önce Kapital çevirisi vermeye başlamıştı.”

“Şimdi içerdeyken biz, Doktor Vatan Partisi’ni kurdu. Onu izliyorduk zaten hapishaneden. Şefik Hüsnü’nün Dr. Hikmet’e nasıl büyük bir sevgi ve hayranlık duyduğunun ben tanığıyım…”

“Doktor Hikmet Kıvılcımlı’yı ilk defa orada (Sultanahmet cezaevi) tanıdım. Şimdi o günden sonra hep beraber olduk, daima. Yanından ayrılmamaya çalıştım, çok şey gördüm, çok şey öğrendim ama bugün anlıyorum ki yazık ki onun kitaplarını ben gerçek hakkını vererek o zamanlar tam kavramamışım.”

“Doktor bizim Marksist-Leninist kavganın en yiğit önderlerinden biridir. Yalnız odur demem, vardır yiğit insanlar… Fakat Marksizm’e bir hizmet, Türkiye’nin gerçekleri içerisinde, gerçekten düşünsel katkılarda bulunmuş, bakın sözüme dikkat edin, tek adamdır. Şefik Hüsnü’yü tanıdım, biliyorum, çok iyi biliyorum büyük saygım var. Reşat Fuat öyle. Bu konuda iyi kötü yazanlar var ama Doktor Hikmet çok farklı bir şey yaptı bu memlekette.

“Ne yaptı Doktor Hikmet? Şimdi bugün Türkiye’nin en ünlü sorunlarını alalım. Din sorunu. Din sorunu hakkındaki bizim eski ve yeni o zamanki militan yoldaşlarımızın fikri vardı. Hâlâ bugün marksistim diyenler işte Marx’tan öğrenmişler “din afyondur” falan. Ama bir sosyal kurum olarak Türkiye’de din nereye oturuyor, neleri yapmamız lazım bizim bu konuda? Bu konuda ciddi biçimde düşünce yoluna açan Doktor Hikmet’tir.”

“Biliyorsunuz Kürt sorunu üzerine yazılmış Doktor Hikmet’in bir kitabı var. Bizim İsmail hoca (Beşikçi) görmüyor bu olayları. Biz o zaman varlığını biliyorduk ve doğru yaklaşıyorduk olaya. Biz dediğim kim? Doktor Hikmet’in kitabını okuyanlar. Bakın Kürt meselesine yaklaşımı bu.”

“Şimdi bakın, benim son zamanlarda değindiğim iki nokta var. Zaten çoğunu yazdım, ilgili notlar var. Kürt meselesi ve din meselesini ben Doktor’dan öğrendim.”

“Vatan Partisi’nin kuruluşunda bu Eyüp konuşması var, tarihi bir konuşma… Ha o yüzden yakaladılar onları, aldılar içeriye. Demin onu dedim, büyük mutluluk hissettim ama bir yandan üzülüyorum tevkif edildikleri için, bir yandan da mutluyum. Doktor Hikmet’i tanıdım. Doktor orada İslam’ı tarif eder. İslam’ın nasıl sınıfsal bir yapısı olduğunu anlatır ve bu Ebu Süfyan tayfasını anlatır. İslam’ın temelinde nasıl ilkel komünal birtakım ögelere dayandığını anlatır. Uzun uzun anlatır birçok şeyleri. Ben orada öğrenmişim programı. O zaman anlaşılmadı ama sonradan olayların gelişmesi Doktor Hikmet’in ne kadar haklı olduğunu gösterdi.”

“Üçüncüsü Osmanlı eski tarihimiz ve bu tarihe bakışımız. O konuda da bize çok önemli yapıtlar verdi. Osmanlı Tarihinin Maddesi. Zaten bütün bunları sonunda ne yapıyor, asıl büyük Tarih Tezi’ne bağlıyor. O Tarih Tezi çok önemli bir bilimsel buluştur. Marx’a katkıdır. Marksizm-Leninizm’e katkıdır.”

“Ben iyi kötü takip ediyorum, bakıyorum ne kadar basit şeylerde, kolayca beraber olmasına hiçbir engel olmamasına rağmen bile bir ortamda parçalanmalar oluyor. Bu sağlıklı değil. Bugün bütün arzumuz şu: BİRLEŞMELİYİZ. Bizi kim birleştirebilir? Benim yaşadığıma göre şöyle bir toparlamaya çalıştım. Eskiden bize hazır olarak bol malzeme bırakan, bol düşünce bırakan kişi, galiba tek kişi Doktor Hikmet Kıvılcımlı’dır.”

“Şimdi bize bu konuda en gerçekçi yolu gösterebilecek kişi, ben yetmiş yıldır komünist partisinde şu veya bu şekilde oldum. Gördüğüm kadarıyla dört dörtlük, Doktor Hikmet’in gösterdikleridir, öğrettikleridir.”

Böyle anlatmıştı bizlere Kıvılcımlı’dan nasıl ve ne kadar etkilendiğini. Bu etkileri hemen hemen tüm romanlarında görürüz. Her eserine bir şekilde almıştır Kıvılcımlı’yı. Ya karakter olarak, ya düşünce dünyasını etkileyen bir fikir olarak mutlaka değerlendirmiştir.

Yukarda da andığım gibi son yıllarında sık sık görüştük, sohbetinden ve derin bilgisinden yararlandım.

100. yaşındaki bu büyük edebiyat ve sinema adamını, bu büyük komünisti saygı ve özlemle anıyorum.  Ahmet Kale

21.08.2019