DONANMA DAVASI SAVCISINDAN…

Bugünkü paylaşımımız 1938 Donanma Davası savcısı Binbaşı Şerif Budak’ın esas hakkındaki mütalaasından bazı parçalar olacak.

Donanma Davası’nı ayrıntılarıyla yayına hazırladığımız “KIVILCIMLI’NIN DAVALARI ve SAVUNMALARI” kitabında ayrıntılarıyla yayımlayacağız.

Donanma Davası’nın ilk savcısı Haluk Şehsuvaroğlu, objektif bir hukuk adamı olmaya çalışan biri. Sanıklara saygılı, hukuk kurallarına bağlı biri. Ancak zamanın genelkurmayı sanıkların ağır biçimde cezalandırmasından yana. O yüzden H. Şehsuvaroğlu davadan alınır ve yerine Şerif Budak atanır.

Şerif Budak dönemin bir savcısı. Daha önce aynı yıl açılan Harbiye Davası’nda da savcılık yapmış ve Nazım Hikmet’in 15 yıl ceza almasını sağlamış. Mareşal Fevzi Çakmak’ın isteğiyle önce askeri görev verilir, hatta deniz kuvvetlerine binbaşı rütbesi ile atanır. İşte bu Şerif Budak, davanın son aşamasında “Dr. Kıvılcımlı için delil arayacak kadar saaaafdil değiliz diyen savcıdır.

Buraya aktaracağımız paragraflar işte bu savcının duruşma esnasındaki mütalaalarından bölümlerdir. Bu bölümleri daha önce Kıvılcımlı Enstitüsü’nün düzenlediği “Tanıklarla Kıvılcımlı Sohbetleri” serisinde Emin Karaca bizlere aktarmıştı. Geçtiğimiz aylarda video çekimlerini yayımlamıştık. Aynı videoların bant çözümlerini, 2016 yılında Kıbrıs’ta yaptığımız röportajların metinlerini de ekleyerek önümüzdeki ay kitap olarak yayımlayacağımızı da duyuralım.

Bu vesileyle kıymetli ağabeyimiz Emin Karaca’yı da bir kez daha saygıyla analım.

Ahmet Kale – Göksal Caner Malatya

SAVCI BİNBAŞI ŞERİF BUDAK’IN DONANMA DAVASI SÖZLERİ

Ey yüce hakimim, muhterem mahkeme heyeti, dirayetli Reis Bey. Sizlere utanarak üzülerek söylüyorum, biliniz ki şu anda ünlü şairlerle meşhur doktorlarla, ismini kitaplara gazetelere geçirmiş kadın ve erkek yazarlarla, Rus üniversitelerinde ihtilalcilik tahsil etmiş birtakım şaşkın maceracılarla, mutfağında bulaşığını bile doğru dürüst yıkamayan kadınlarla, politikaya özenmiş henüz bıyıkları bile terlememiş acemi saatçi çıraklarıyla, vatan hizmetini taşınmaz bir yük sayan asker kaçaklarıyla karşı karşıyasınız. Vaktiyle köprü altlarında yatan aç sefil iki üç kuruş para için kundura boyacılığı yapan çıplak ayaklı zavallı kabak çekirdeği satan bahtsızlar, şu gördüğünüz sıralarda oturmaktadır. Devletin kanatları altına aldık. Sığındıktan sonra ancak karınları iki kaşık çorba, sıcak aş görebilen kuş beyinliler karşınızdadır. Yangın yerlerinde vatansız birtakım haydutlara zevk kokması olan yüzü kirli genç insanlar bunlar. Devletin güçlü kanatları altında yani donanmada adam sınıfına kavuşur gibi olunca da amiral olmaya kalkan bir hain kargalar sürüsüyle karşı karşıyasınız. Bunlar ziyana dadanmış vahşi hayvan sürüleri gibi vatanımızdaki her güzel şeyi haince silip süpürmek, kopası gırtlaklarından geçirmek istiyorlar…

“Ey yüce kişiler! Bunlara baş kaldırtmayınız, bunlara katiyen aman vermeyiniz. Şu anda vatan kurtaran kahramanlar, serhatta dizilmiş yaman bir merakla bizleri gözlüyorlar…

Ey yüce hakimim, muhterem mahkeme heyeti, dirayetli Reis Bey. Biliyorsunuz ki öğleden evvelki ilk oturumda karşınızda sıralanan bu bahtsızların yüzlerindeki sis perdesini bir hamlede acımaksızın yırttık. Şimdi de suçun dayanaklarına geldi sıra. Bizler düşmanı kahretmek kararında olsak bile katiyen adaletten ayrılmayız. Yarın gelecek nesillerce bu sözlerimiz kayıtlardan okunacaksa, elbette yüzleri kızaran bizler olmayacağız. Gülüşmeler, yorumlar. Savcı günümüzü değil geleceği de garanti alıyor. Şerif Budak sürdürüyordu. Muhterem mahkeme başkanı. Bu dava aslında iki kutupta toplanır. Bunlardan birincisi Nazım Hikmet, ikincisi de Doktor Hikmet Kıvılcım’dır. Makamımız her iki kutbun da gerçek maksatlarına ta temeline kadar inerek araştırdı. Bir an bile afaki davranmayı elden bırakmadı, ihmal etmedi, göz ardı tutmadı. Şimdi bunları sizlere hem yetkiyle hem de vicdan huzuruyla açıklayabilirim. Ama hedef bizim için hakikatler ve yalnızca onların aydınlanmasıdır. Muhterem Başkan, şimdi açıklamama Nazım Hikmet’le başlarsam herhalde yadırgamazsınız. Biz onun mısralarının, isyankâr da olsalar, elbette farkındayız. Ancak bir an dikkatlerinizi çekmek isterim ki konumuz şiir değil gözbebeğimiz donanmamızın karıştırılmasıdır. Söz konusu olan işte burada ünlü şairi gene yıkıcılıkta başrol oynarken görüyoruz. Şaşmadınız değil mi? Kim derdi ki Harbiye’de yaşananlar bize donanmada ışık tutacak? Oysa bir anlamda şimdi anlıyoruz ki donanma öne geçmiş. Yani şair yıllar önce orduya göz dikmiştir. Şu var ki, bir şeyi açıklarken daha önemli bir şeyi görmezden gelmek gafletine düşmemeliyiz. Üstünde titizlikle durmak, açıklamak gerekir. Donanma için asıl tehlike Doktor Hikmet Kıvılcım ve onun arı gibi çalışan Kıvılcım Kütüphanesi’nden gelmektedir. O burada sinsi sinsi yeraltı metotlarıyla çalışmakta, sadece donanmayla uğraşmakla kalmayıp sözde bilimsel çalışmalarıyla Cumhuriyetimizin temeline dinamit koymaya hazırlanmaktadır. Onun bu yolda en yakın yardımcısı Fatma Yalçı’dır. Unutmayınız, kanunu polisi hiçe sayan yeminli militan Kerim Korcan’ı açıklıyorum. Tahkikat derinleştikçe anlaşılıyor. Nazım Hikmet de şifa bulmaz bir kimlikle yeniden karşımıza çıkmakta. Şurada birçok tutuklu arasında hiçbir şeyden habersizmiş gibi bir havada görünmektedir. Daha bundan birkaç ay evvel benim savcısı bulunduğum bir mahkemede 15 sene temyiz tasdikli ceza almış. İnsanız, bizleri derin derin düşündürmüştü ama donanma dosyasını elime alınca şaştım. Bu kanaatim onun aleyhine değişmiştir. O günden beri Doktor Hikmet Kıvılcım güvenlik kuvvetlerinin varlığından habersiz midir nedir? Hiç perva etmeden bildiğini okumakta, tuttuğu batıl yolda hiç duraksamadan ilerlemektedir. Bir taraftan harıl harıl tercümeler yaparken, nasıl yapar bilinmez, bir taraftan yeni yeni eserler telif etmektedir. Birinin ismini merak eder misiniz? Geberen Kapitalizm. Dileriz bu badireden ulus kurtulur ama o bir şeyleri öldürmekte kararlıdır bu vatanda. Son derece kararlı bir adam karşısındayız. Yüksek heyetinizi naçizane uyarıyorum. Evet Nazım Hikmet’in Ankara’da Harbiye Mahkemesi’nden aldığı 15 senelik hüküm aslında çok ağır bir cezadır ve bunu çekmesi sanıldığı kadar kolay değildir. Ama Muhterem Başkan, ülkemizde hakimiyet bilâ kayd ü şart milletindir. Bir Büyük Millet Meclisimiz vardır. Onun nedamet duymuş, yata yata ıslah olmuş mahkûmu affetmek şanından değil midir? Daha dün Yüzellilikler affedilmediler mi? Hem bunlar milli mücadeleye karşı haince bayrak açmış kişilerdi. Bendeniz Ankara’da oturur Muhterem Başkan. Bu bakımdan İstanbul’da bulunan Doktor Hikmet Kıvılcım’a muayene olmadığımı elbette söylemeye gerek yok. Ancak bir noktaya dikkatlerinize çekmek isterim. Bu fikir eserlerini meydana getiren bir hekim. Hem de askeri hekim. Elbette iyi bir doktordur. Peki öyleyse neden kendi öz mesleğiyle uğraşmaz da ki askeri doktorların değeri aşikar, tutar fikir hareketlerine en vurucu siyaset akımlarına soyunur, bu çalışkan kabiliyetli bey? Bunu anlamayacak ne var? O kendisini sakat bir davaya adamıştır. Biraz evvel de söylediğim gibi donanma dosyasını elime alınca derin bir hayrette kaldım. Nazım Hikmet şaşırttı beni. Bu büyük şaire Harbiye’den aldığı ağır cezadan dolayı duyduğum merhameti, acımayı da kaybettim. Öyle ya, o bizler onu Harbiye’de mahkeme altına almadan tam 4 sene evvelde açık açık askeri kişilerle temasa gelerek birtakım gözü dönmüş Rusya’da ihtilalcilik tahsil etmiş maceracılarla onların desteğinde şanlı donanmamızın içine sızmaktan hiç perva bile etmemiştir. Bunu derin hayretlerimle sizlere de duyuruyorum. Öte yandan Doktor Hikmet Kıvılcım elbette boş durmuyor. Gördüğünüz gibi kitaplarının harıl harıl satılması onu durdurmuyor. Ötelere, ta ilerilere ulaşmak niyetindedir. Çok iyi de bilir ki silahsız bin kişiden silahlı bir kişi her zaman için kuvvetlidir. Onun için ele geçirdiği kendisine kayıtsız şartsız bağlı yeminli militan Kerim Korcan’la Kıvılcım Kütüphanesi’nde basılan kitapları koli koli donanmaya sevk etmeye başlamıştır. Bazı gafil gedikliler de bu kitapları okumuş ve sapıtmışlardır. Demiştim ya belki de amiral olmak istiyorlar. Ey yüce hakimim, muhterem mahkeme heyeti, dirayetli Reis Bey. Harbiye’den aldığı ağır cezaya rağmen Nazım Hikmet gene ıslah olmaz bir kişi olarak yeniden karşımızdadır. Onun gözleri dönmüş taraftarları, suç ortakları Hamdi Şamilof ve karısı Emine Alev, başgedikli Hamdi Alevdaş, Kemal Tahir ve diğer arkadaşları dosyaları geçmiş olayları bütün ayrıntılarıyla ele veren ifadelerinin hesap kitabı ile meşguldürler şimdi. Lütfen birer defa bakın. Hiç nedamet hissine benzeyen bir alamet görüyor musunuz yüzlerinde? Boşuna zahmet etmeyiniz, boşuna aramayınız. Onlar bir kere bu günaha bulaşmış, öyle de gideceklerdir. Bakın Doktor Hikmet Kıvılcım tuttuğu yolda kararlıdır. O Marksist fikirlerini hummalı bir şekilde memleketimize taşımakla Kemalizm’i tarihin çöp sepetine atmaya çalışmaktadır. Fatma Yalçı onunla yakınlığından zerre kadar pişmanlık duymamıştır. Kerim Korcan fakir bir saatçi çırağı parçası olduğu halde acaba üstçavuş Seyfi Tekdilek’e bedava kitap göndermekle hangi maksadı mahsusa hizmet etmiştir? Bu noktaya da yüksek nazarlarınızı çekmek isterim. Bunlar katiyyen ıslah kabul eden kişiler değildir.”

Bir yanıt yazın